Tüketim Çılgınlığı İçerisinde 'niche' Olma Hedefinde Bir Prodüktör: Umut Uslusoy

Bize Umut Uslusoy'u anlatırmısın? Nerede doğdun, çocukluğun nasıl geçti? Müzikle tanışman nasıl oldu?
Bursa, Setbaşı'nda doğdum. 5-6 yaşlarındayken evimize ve hayatlarımıza bir anda sırasıyla; müzik seti, walkman, Commodore 64 ve video teyp'ler girince ben de o yaşta ciddi bir 'upgrade' almış oldum. Kısa bir süre sonra bu cihazlar bana yetmemeye başladı. Walkman'e video kaset takıp ''sadece ses olarak bunu dinleyebilir miyim?'', ''bu Hüner Coşkuner kasedini C64'ün kaset çalarına taksam acaba böyle 8bit bir görsel çıkar mı ekranda?'' gibi soruların peşine düştüm. Derken kendimi C64'te program yazarken buldum. Bu sayede de daha okula başlamadan kendi kendime okuma-yazma öğrenmiş oldum.
Budurum da daha sonra okula başladığımda anlaşıldı. Kısacası kendimi bildim bileli ''nerd'' biriyim.
Abim ve ablam sayesinde dönemin güncel müzikleri, çıktığı anda bir şekilde evde çalınıyor oluyordu. Bir de haftada bir pazar günleri TRT'de Number One programı vardı. Müzik adına dünyaya açılan kapı benim için oydu. Haftada 1 gün ve sadece 1 saat
12 yaşındayken ablam Müzik bölümünde okuduğu için, ilk eğitmenlik denemelerini de benim üzerimde gerçekleştirmiş oldu. Bu formal eğitim metodu o yaşta bende çok çalışmadı. Aradan 3 yıl geçtikten sonra bir gün tesadüf eseri Tv'de Ünlü'nün "Estarabim" şarkısının son 20-30 saniyesine denk geldim.
Tv'nin başında duyduğum şey karşısında şoka girdiğimi ve yerin ayağımın altından kaydığı o an'ı çok net hatırlıyorum. 'Son görülme' de orası sanırım.

Müzik tarzının hem iddialı hem Türkiye şartlarında zor bir tarz diyebiliriz. Ancak bir yandan da dünyada son dönemde öne çıkmaya ve Türkiye'de de ilgi gormeye başladı. Elektronik müziği seçme sebebin ve bu konuda hedeflerin nedir?
Sınırlar artık tüm dünyada iyice silikleşmeye başladı. Elbette bu müzik için de geçerli. Binlerce farklı tarz ve tür içinde bana sorarsanız müzik artık sadece ikiye ayrılıyor. İyi ve kötü müzik. Burada da iyi ve kötüyü belirleyen şey direkt olarak eserin samimi ya da samimiyetsiz olması. Samimi yani iyi olan müzik ise dinleyicide er ya da geç karşılığını buluyor oluyor.
Beğenelim ya da beğenmeyelim fakat herhangi bir şarkı günümüz şartlarında bir t-shirt, ayakkabı ya da cep telefonu yani bir üründen farksız. Sonsuz bir arz-talep döngüsünde tüketilen bir unsur. Benim müziğim tüm bu tüketim çılgınlığı içerisinde 'niche' olma hedefinde. Düz, beyaz bir t-shirt değil de dünyanın farklı yerlerinden alınmış kumaşlar, eski ve son teknoloji dikim tekniklerinin bir araya gelmesinden oluşan bir t-shirt. Hal böyle olunca da etiketinde Türkçe yazı yazıyor olmasının bir önemi kalmıyor. Ölçeğiniz bir anda bütün dünya oluyor. Dünyada t-shirt'in giyildiği her yer.

Ses teknisyenliğinden Elektronik müzik yapmaya geçiş sürecin nasıl oldu ?
Ben de pek çok kişi gibi müziğe gitar çalarak başladım. Elbette derhal Rock müzik ve ardından koşarak Metal müziğe bir yönelimim oldu. Çok fazla araştıran, dinleyen ve meraklı bir dinleyici olduğum için, her yeni açılan kapıdan bir diğerine geçmeye başladım. Öyle bir noktaya geldim ki Rock ve Metal türleri adına hemen hemen her alt türü dinlemiş oldum ve tıkandım. Kaçınılmaz olarak yol beni önce Blues ve Jazz müziğine, sonra da ben tam farkında olmadan elektronik müziğe çıkardı.
Yine bir tesadüf eseri, bir arkadaşım bana çok basit bir müzik yazılımı verince de bilgisayarda müzik yapmanın, gitar ya da başka bir enstrüman çalmaya göre ne denli sonsuz bir alan sunduğunu fark ettim. Odağım gitgide buraya kaymaya başladı.
O dönemler hayatımı kazandığım işim bir şekilde tüm bu hikayeyle fazla alakasız ve beni bu anlamda 'beslemiyordu'. İçerisinde mikrofon, kayıt, profesyonel bir ses yazılımı ve özellikle de ses tasarımının bulunduğu bir iş ortamı daha aklıma yattı.
Günün sonunda da geldiğim nokta; müziğimin karanlık tarafını, derinlerde bir yerde Burzum'dan, dramatikliğini Esbjörn Svensson Trio'dan alan ve aklımdaki 'resmi' tuvale yani müzik yazılımına, tüm bu dinleme ve uygulamaların sonucunda aktarabildiğim ses paletine dönüşmüş bir kombinasyon olmuş oldu.

'Sıfır' adlı EP'in ve Sony müzikten Ağustos ayında çıkaracağın 'Bir' adlı albümünde neyi anlatıyorsun? Birbirine bağlı bir akış var galiba aralarında? Felsefi bir yanı olduğunu da düşünürsek hayatınızla nasıl bağdaştırırsın?
Baktığınız her ekran, bilgisayar ya da elektronik bir sistem içeren her şey 'İkili Kod' denen ve tamamı 0 ve 1'lerden oluşan dizilerden oluşmaktadır. Beğendiğiniz şarkıyı telefonunuzu tutup ona yönelttiğinizde size 'şu an bu şarkı çalıyor' diyebilmesini sağlayan, bu 0 ve 1 kombinasyonlarından oluşan kendine has dizilime sahip olmasıdır. Matrix filmindeki meşhur, yukarıdan aşağıya doğru akan, yeşil renk 0 ve 1 sekansını herkes hatırlayacaktır. Günümüz dünyası tamamen bu data yani verilerden ibaret.
Bir elektronik müzik prodüktörü olarak bu duruma Ep'im "Sıfır" ve albümüm "Bir" çatısında bir gönderme yapmayı amaçladım. Analog fotoğraf makinesinde çektiğiniz bir fotoğraf veya sesini kaydettiğiniz, esasen akustik olan bir klasik gitarı şayet bir bilgisayar, cep telefonu yada tablet aracılığıyla görüyor ya da duyuyorsanız, bu 'doğal' veriyi artık bu ikili kod sistemine dönüştürmüş olduğunuz anlamına gelir. Bu perspektiften hareketle de; artık her şey elektronik yani bu ikili sisteme hapsolmuş durumdadır sonucuna ulaşmak pek yanlış olmayacaktır.
Bu çatı altında ise özellikle albümüm Bir'de, kişisel bir yolculukmuş gibi görünen ama aslında var olan ve akıl yürütebilen insan türü olarak paylaştığımız ortak soru ve sorunlara bulmaya çalıştığım yanıtları işlemeye gayret gösterdiğim bir akış, görece bir bütünlük yakalamaya ve sunmaya çaba gösterdim.
Felsefi düzlemde belki de asla tam yanıtını ve karşılığını bulamayacağımız bu soru ve sorunlar örgüsüne, insanlık tarihi boyunca en azından, ortaya konmuş muazzam hareket noktalarını kendime referans alarak hem hayatım özelinde, hem de artık benden taşan albümüm Bir özelinde bir pencere açmaya ve benimle aynı şeyleri arayan herkese yalnız olmadığını hissettirmek istedim. Referans noktalarım elbette Spinoza, Marcus Aurelius, Buddha ya da o kadar uzağa gitmeyelim derseniz bu topraklarda Mevlana idi. Hayat karşıma ben albüme başlamak üzereyken Prof. Dr. Türker Kılıç'ı çıkardı ve bu arayışın hiç de boşuna olmadığını hatta son derece doğru bir 'yol' olabileceğini bilimsel olarak en azından benim için ispatlamış oldu.

Örnek aldığın yerli ve yabani sanatçılar var mı?
"Bir"in sac ayakları geçmişten Depeche Mode ve Massive Attack temeline otururken günümüzde ve çekirdeğinde Moderat'a oturmaktadır. 2006 yılında Trentemoeller'i izlediğimde ise hayat gayemin bu olduğunu çok net bir şekilde anladım.
İngiltere, Bristol'dan gerçekten babam çıksa yerim diyebilirim. Culprate ve Koan Sound bana göre elektronik müziğin, prodüksiyon anlamında zirvesidir. Müziklerinde bazen öyle bir nokta oluyor ki sanki dinliyor değil de bir resme bakıyor gibi oluyorum. Bu yaklaşımlarını anlayıp, uygulamaya çalışmak kesinlikle canıma okuyan bir süreç fakat neticede benim için muazzam bir kazanım oldu.
The Weeknd ile kafamızın neredeyse birebir aynı çalıştığına yemin edebilirim ama bunu ispatlayamam Ondan ziyade prodüktörü Illangelo'dan çok ama çok fazla şey öğrendim diyebilirim. Diğer bir İngiliz duo olan Disclosure'u da kesinlikle bu kategoriye katabilirim.
Sonumun Tatyos Efendi gibi olmasından açıkçası korkuyorum fakat ardında bıraktıklarına bakınca da o 'level' a gelmiş olmak bir sanaatkar olarak ulaşılabilecek en üst düzeylerden biri sanırım. Benim gibi Bursa'lı olan İlhan İrem ile temelde aynı şeyi söylüyor ve dışa vuruyor olduğumuzu düşünüyorum. Tek bir farkla tabii. Ben, bunu onun tırnağı olmaya çalışarak yapma aşamasındayım. En büyük arzularımdan biri Bir'in, tıpkı Erkin Koray'ın 50 yıl önce bu ülkeden çıkardığı 'ses' bugün değil bütün dünya, nasıl kozmos'ta yankılanıyorsa vakti, günü geldiğinde ufacık da olsa bu yankıyı bulması.
Elektronik müzikten bu kadar söz etmiş ve konu kozmos'tan açılmışsa Gökhan Kırdar'dan bahsetmeden geçmek devasa bir hata olur elbette. Müzikseverler ne derece haberdar bilmiyorum fakat sanatçı kendisini, uzun bir süredir frekans ile insanları tedavi etmeye adamış durumda.
Aranje, yapı ve en başlarda bahsettiğim samimiyet ve iyi müzik konusunda bilinçli ya da bilinçsiz olarak en çok yolundan gitmeye çalıştığım kişi de şüphesiz Harun Kolçak oldu.
Ne mutlu bana ki; kendi gözlerim ve kulaklarımla şahit olduğum, Mazhar Alanson'un tek kişilik gösterisi 'Mazhar Olmak' sırasında kendisinin şarkı sözü yazmak hakkında söylediği tek bir cümle, benim daha albüm yapma fikri aklımın ucundan dahi geçmiyorken zihnime kazındı. Bu yola çıktığımda da ne zaman karanlıkta kaybolsam kutup yıldızım oldu.
Kendini en iyi tanımlayan cümle ne olurdu?
Hiç.